Açıkça söylemem gerekirse çok meşakkatli bir süreçti ve başaracağıma çok ihtimal vermedim.
Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Fotoğraf Bölümü mezunuyum. Bu benim ikinci üniversitem. Eylem-2 projesine katıldığımda daha DEÜ’ni kazanmamıştım. Bu projeye dahil olmam şöyle gerçekleşti. İlk üniversitemde Erasmus’ a katılmış ve Türkiye’ ye geleli bir ay olmuştu. Televizyonda Eylem-2 projesi ile ilgili bir haber yayınlandı. Bilgisayarıma geçip araştırmaya başladım ve başvurumu yaptım. Birkaç gün içinde Ulusal Ajans toplantıya çağırdı ve hepi topu 74 kişi idik. Tüm ülke çapında.
O zamanlar yeni yeni yayılmaya başlıyorlardı. Akşama kadar süren toplantıda sürecin nasıl işleyeceği ile ilgili bilgi edindik. Açıkça söylemem gerekirse çok meşakkatli bir süreçti ve başaracağıma çok ihtimal vermedim. Sonuçta hem Türkiye’ den hem de yurtdışına çıkacağım bir kuruluş bulmam gerekiyordu ve ben ilk olarak yurtdışındaki projeleri araştırdım ve bu arada Ankara’ da bir gençlik kulübünden kabul aldım. Kulübe sürekli gidip gelirken tanıdığım insanların bu iş için nasıl çabaladıklarının farkına vardım ve daha fazla sarıldım bu işe ve kafaya koydum gitmeyi. Aylar sonra Polonya’ dan kabul aldım.
Türkiye’ de ki gençlik kulübümle bağlantıyı kurup gerekli işlemler yapıldı ve hazırdım gitmeye. 13 Ağustos 2009’ da Polonya’ nın başkenti Varşova’ ya indim. Yolum daha bitmemişti gençlik kampına gidiyordum ve otobüsle gitmem gereken uzun bir yolum daha vardı. Gideceğim yer Sorkwity’ de Fundacja Rodowo isminde bir kamp. Buraya akşam saat 17:15 de otobüs vardı sabahta çok erken bir saatte. Otobüs saatime kadar Varşova’ yı gezdim. Gittiğim yerlerde birçok kişi gibi benimde tercihim yöresel yemekleridir. Polonya’ da patates hemen hemen her yemekte var ve vazgeçilmezleri tavuk. Menüye bakınca hemen anlayacaksınız.
Yolculuk saatim geldiğinde büyük bir şaşkınlık yaşadım sebebi otobüste koltuk numarası yok kim nereyi bulursa oturuyor ve ayakta birçok insan yolculuk ediyor. Bu şaşkınlıkla başladığım yolculukta insanların birbiri ile olan iletişimi de beni şaşırtmaya devam ediyordu. Başta şehirlerarası bir yolculukta ayakta insan taşınması şaşkınlığımı yeterince tavan yapmıştı zaten. Gece on civarı Rodowo’ ya indim. Beni kamptan bir araba gelip aldı; müthiş bir soğuk hava vardı orada. Ormanın ortasındaydım. Hala yol gidiyordum ve gerçekten tükenmiştim. Neyse ki bu yol yirmi dakika da son buldu ve ay ışığı kampı aydınlatıyordu. İlk önce nerede olduğumu anlayamadım mentorum beni karşıladı ve kısa bir tanıtımdan sonra bir patates yemeği yiyip kalacağım odaya gittik. Burada bana sabah kahvaltı saati, çalışma saatleri gibi kuralları anlattı gitti.
Şimdi buradaki proje şu: Uluslararası bir gençlik kampı burası. Hem gönüllü hem de kampa gelen misafirler için geçerli. Gönüllülerden önce kampa gelen her grup belirli bir süre için rezervasyon yapıp burada kendi ilgi alanlarına göre vakit geçiriyorlar. Bu gruplar spor da olabiliyor kültürel gruplarda. Gönüllü hizmeti ile gelen arkadaşlarda bu gruplara kampta kaldıkları süre bir program yapıp hep birlikte vakit geçiriyorlar. Aynı zamanda gönüllü olan bir grup arkadaşlarda kampın peyzajı ile ilgileniyor.
Örneğin ben orada iken Letonya’ dan 5-12 yaş arası bir spor klübü geldi ve orada gönüllü olan arkadaşlarla kaldıkları süre zarfını nasıl eğlenceli ve alanlarına göre geçirebilirsin kritiğini yapıp bir çizelge hazırladık. Müthiş bir ortam vardı. Hem proje kapsamında katılan çok fazla yabancı arkadaşım vardı hem de kampa gelen misafirler farklı farklı ülkelerden geliyorlardı. Sanki kendi içimizde bir dünya olmuştuk. Bir ay süren gönüllü hizmetimde birçok milletten arkadaşım oldu. Kampa sürekli bir kültür devir daimi vardı. Gönüllüler olarak her milletten arkadaş kendi gecesini düzenliyordu akşamları. Bu akşamlarda o milletin yemeği yapılıyordu. Oranın kültürü tanıtılıyordu. Hatta kısa bir sunum bile hazırlanıyordu.
Burada fark ettim ki Türkiye’ ye çok fazla gelen ve gelmek isteyen vardı. Bir İtalyan arkadaşım Türkiye’ de bulunduğu yerleri anlatıyordu. Ege ve Akdeniz’ de birden fazla şehre gitmiş. Fakat bir yer daha anlatmaya çalışıyor ve ben anlamıyorum; en sonunda bilgisayarın başına götürdü beni haritadan gösterecek ama ismini bulamıyor. Bana iki dakika bekle dedi ve odasına gitti. Geldiğinde Ürgüp-Göreme’ den aldığı tişört ile geldi ve biz gülmeye başladık. Peri Bacaları’ ndan çok etkilendiğini söyledi. Türk gecesinde ise ben mantı yaptım onlara. Evet şu an çılgınsın diyebilirsiniz onlarda hazırlanış aşamasında “crazy food” demişlerdi. Ayrıca yanımda da lokum götürmüştüm. Bir sunum hazırlamadım daha çok sözlü iletişimle anlatmaya çalıştım.
Kampın etrafı tamamen yeşillikti ve altı yüz metre uzağımızda büyük bir göl vardı kano sürer, göle girer ya da çalışma saatinin sonuna geldiğinde kamp ateşi yakıp eğlenirdik. İletişim her ortamda olduğu gibi burada da 7/24 vardı. Kaldığım süre zarfında bir çok arkadaşımı uğurlayıp ertesi gün yerine yeni gelen farklı milletten insanlarla doldurdum. Bilmediğim alanlarda bilgi sahibi olup, kişisel gelişimime fevkalade faydalı olacak tecrübelerle ayrıldım.
Yazar: Merve