Site icon Sosyal Genç

Nurşah’ın İtalya’da katıldığı gönüllülük projesi anıları sizlerle

NURŞAH AGH SAYESİNDE AİLESİ İLE TANIŞTI!

Nurşah’ın anıları ile sizleri baş başa bırakmadan önce sizlere biraz bilgi verelim. 2012 yılında proje danışmanımız ile tanışan Nurşah o zamanki adı AGH (Avrupa Gönüllü Hizmeti) olan program ile yurt dışı hayallerini kurmaya başladı. Şu an sayfamızda yayınladığımız ilanlar gibi ilanlar o zamanlar yoktu. Her aday bu işi yapan kurumlara rastgele başvuru yapar ve onlardan dönüş beklerdi. Yani ortada proje yokken süreç başlar ve adaylar başvurularını kurumlara yollarlardı. Tabi kurumlar gelen onlarca hatta yüzlerce e-posta içerisinde kendilerine uygun katılımcıları bulmak için uğraşırlardı. Tabi bu süreç hayli yorucu ve yavaş ilerlemekteydi. Nurşah’ın hikayesinde de bu zorlu süreci göreceksiniz. Ama en önemlisi süreç ne kadar zorlu olursa olsun azmin zaferini de görme şansınız olacak.

İŞTE NURŞAH’IN HİKAYESİ

Bu satırları okuyor olduğunuza göre sizde AGH’ye ilgi duymuşsunuz ve bir gün mutlaka gönüllü olacak birisiniz. Öyleyse bavulunuza muhakkak birkaç paket Türk kahvesi eklemeyi ve ufacık bir defter ile günlük tutmayı unutmayın…

AGH SAYESİNDE AİLEM İLE TANIŞTIM

Evet, başlık biraz sorgulayıcı gelebilir ama bu serüveni en baştan anlatayım size;

Bir gün bir sitede “İstediğin ülkeye gidebilirsin vize sıkıntısı olmadan, üstelik bir de sertifika sahibi olarak.” yazıyordu. Yurtdışı özellikle İtalya hayallerimin olduğu o dönem içerisinde bu teklif bana çok cazip gelmişti ve AGH ile işte bu şekilde tanıştım. Başvurular, cv motivasyon mektubu , skype görüşmeleri her şey hayal  gibi görünmüştü tek bir sorun vardı. ‘’DİL’’!  İngilizcem (maalesef) başlangıç seviyesiydi. Nasılsın diye sorulsa iyiyim der devamını imkansız getiremezdim. Bunun farkındaydım ama yine de çok istiyordum Avrupa Gönüllü Hizmetine katılmayı. Dil problemimi aşabileceğimi düşünerek onlarca yüzlerce hatta binlerce başvuru yapmaya başlamıştım.

Başvuru yapmaya başladığımda üniversite 3. sınıf öğrencisiydim ve  okulumun uzamaması için  yazlık süreci kapsayan bir proje arayışındaydım. Tabiri yerindeyse yemeden içmeden çoğu zaman okula gitmeden ısrarla başvuru yapıyor kabul almayı bekliyordum. İlk onayım Malta’dan gelmişti kabul almıştım hemde 3 aylık projeydi. Ama son anda dernek Türk gönüllü almaktan vazgeçince gidememiştim. Böylece ilk hayal kırıklığıyla başvurularıma devam ediyordum.

Gelen yanıtların büyük kısmı 12 yahut 9 aylık projelerdi ama ben okulumun uzamasını istemiyordum çünkü 2. üniversitemdi ve okul, ders baskısından fazlasıyla bunalmıştım. 1 yılım bu şekilde sürekli başvuru yaparak ve istediğim tarihlerde kabul alamamakla geçti. Zaman zaman kendime hayret ediyordum. İnanılmaz sabırsız, tez canlı bir insan olan ‘’Nur’’ nasıl olmuştu da 1 yıl boyunca  yılmadan usanmadan başvuru yapıyordu. Üniversite 4. sınıfa gelmiştim ve hala ilk günkü hevesle başvuru yapıyor birçok kuruluştan ‘’Artık mail atma seni almayacağız.’’ cevabını dahi alıyordum. Bu gelen yanıtlar bile benim hevesimi kırmamıştı aksine ciddiye alındığımın farkındaydım. Israrla attığım maillere bu yıl daha sadık cevaplar geliyordu. Ve İtalya isteğim doğrultusunda, başvurularımın büyük kısmını İtalya’ya yönlendirmiştim.

İtalya’daki bir dernek Skype görüşmesine davet etmişti beni. Aman Allahım havalara uçuyordum ilk defa bu kadar yaklaşmıştım beklide isteğime. Ama bir problem vardı. Görüşme İngilizce olacak ama benim İngilizcem yoktu. Bu kadar yaklaşmışken vazgeçmemeliydim derken Skype görüşmesini kabul ettim ve ‘’playback’’ yaparak bu görüşmeyi  atlattım.. Evet utanarak söylüyorum ama İngilizce öğretmeni bir arkadaşım  kamera arkasıda  bana sorulan sorulara cevap verirken ben sadece ağzımı oynatıyordum konuşulanlardan bir haber. Ne demişler ‘’insan istekleri uğruna muhteşem hatalar yapabilir. ’Benim bu playback girişimim toz pembe bir hataydı ki o kuruluştan kabul alamadım da zaten. Neden mi? Çünkü proje sanat projesiydi ve tiyatro yoğunluktaydı. Arkadaşımın konuşması çok hızlı olduğundan tiyatroya uygun olamadığını düşünmüşler…

Ahh Nur vahh Nur!! Tamam dedim bu seferde olmadı ama olacak inanılmaz bir inanç vardı bende İtalya’ya gidecektim. Bu yüzden İtalyanca konuşma klavuzu almış, çeşitli sitelerden İtalyan arkadaşlar edinmiştim, çünkü gidecektim biliyordum! Derken 3. kabul vakam daha içler acısıydı İtalya’nın Palermo şehrinden kabul almıştım hem de istediğim süreci kapsıyordu. Tüm işlemler tıkır tıkır işliyor, İtalya’daki kurumdan tüm evraklar gelmiş  ben vize başvurusuna gidecektim. Nasıl mutluydum nasıl hala inanamıyordum ki inanamadığım da iyi olmuş çünkü bu sefer de gidemedim. Şimdiki problem Türkiye’deki gönderici kurumumdan kaynaklı idi. Birkaç kurumsal sebeplerden ötürü  benim işlemlerim yapılamadı ve maalesef bu sefer de benim İtalya hayallerim suya düştü!  Bu kadar aksiliğe rağmen inancım devam ediyor, suya düşen hayallerimi  bile Venedik’te yüzdürüyordum kendimce..(:

Bu sayı sakın sizi korkutmasın ama 5017. Başvurumu yapmıştım. Ve ertesi gün bir mail gelmişti. İtalya’nın Sardegna adasında 1 Haziran’da başlayacak proje için kabul almıştım! Ama yine bir aksilik beklercesine  pek sevinmemeye çalışıyordum. İşlemler başladı vize davet mektubu derken  26 Mayıs’ta İtalya’ya gidecektim, uçak biletim alınmış, sadece 26 Mayıs’ı beklemek kalmıştı. Okulda son dönemim sınavlar, tez, toparlanma telaşı, aile ziyareti, uzun yolculuklar, İtalya heyecanı derken bünyem bu kadar koşuşturmacayı kaldırmadı ve 25 Mayıs akşamı hastanede buldum kendimi.

Sabaha İtalya uçağım var, bavulumun son toparlamaları gerek dediysem de kolumdaki kocaman serum şişesinden kurtulamadım. Kolumdan yeni çıkmış serum izi, halsizlik ve dil bilmemenin verdiği buhranla kendimi 26 Mayıs sabahı Sabiha Gökçen Dış Hatlarda buldum. Her şey hayal gibi, hala inanamıyordum. Yolculuk başladı.

İstanbul – Roma, Roma – Cagliari yolculuğum  bitmiş. Tek kelime anlamadığım havaalanına inmiştim ve tek Türk’tüm! Kolumdaki serumun morarmışlığına inat yüzümde başarmanın sevinciyle karışık aptal bir gülümseme vardı. Havaalanında beni karşılamaya gelmişlerdi ama iletişim kuramıyorduk, çünkü benim konuşabilecek kadar İngilizcem yoktu. Cagliari havaalanından evime gidene dek tek kelime etmemiştik. Al bakalım nur 5017. başvurunun sana hediyesi bu, sığın beden diline dedim.

Ve evime gelmiştim. Kapıyı Hırvat ev arkadaşım Iva  açmıştı, sıcacık bir karşılama ile. Evde 5 kişiydi 3 Hırvat, 1 Litvanyalı ve ben…

Hepsi aylardır birlikte oldukları ve İngilizceleri muazzam olduğu için pek kaynaşmışlardı. Ben yine bir şey anlamıyordum. Litvanyalı  arkadaş ile kalıyordum, güzel mi güzel bir odamız vardı. Ofise gitmiş, koordinatörler ile tanışmıştım. Şehirde tek Türk’tüm nerde ne yiyebilirim, buralar neresi? gibi binlerce soru vardı aklımda. Ama ofisteki 12 ayrı ülkeden insan ve ev arkadaşlarımın sıcaklığı samimiyeti beni büyülemişti. Bana  karşı olan sıcak tavırları, hepsinin bana İngilizce öğretme çabaları beni günden güne onlara bağlıyor, şehri daha güzel kılıyordu. Birkaç ay sonra bende tek tük konuşmaya başlamıştım. Birlikte bilmediğimiz şehirlere farklı ülkelere gidiyor hiç sıkılmadan eğlenebiliyorduk. Onlar da bende emindik ‘’gönülden sohbet’’ diye bir şey var. Uzun sohbetlerimiz olmasa da birbirimizle olmaktan kısıtlı da olsa konuşmaktan keyif alıyorduk. Bambaşka yöresel yemekler yapar, hepimizin ülkesine ait şarkılarla sabahlara dek otururduk. İtalya’nın adasında ve yaz döneminde gitmemin avantajı ile de her gün başka bir kıyıya gider farklı plajlar keşfeder günlerce sokakta, çadırlarda uyku tulumlarında uyurduk.

İnterrail yaptığım ve 12 gecenin 9 gecesini sokakta uyku tulumunda geçirdiğim zamanlara da ufakça değinmek gerekirse, Fransa’da Fransız polislerin köpeğinin başımda havlaması ile uyandığım, Amsterdam’da soğuktan ve açlıktan uyuyamadığım günleri tebessümle anıyor ve özlüyorum! Şuan bu satırları yazarken hala gözlerim özlemle doluyor o kalpleri güzel insanları özlüyorsam bu AGH sayesindedir.

Bana  5 ay yurtdışı imkanı, 6 ayrı ülke görme fırsatı tanıyan bir organizasyon varken benim gibi hayalleri olan herkese AGH’yi ısrarla öneririm. Hayatınız boyunca edinemeyeceğiniz ve unutamayacağınız binlerce anı ile ülkenize dönüyorsunuz. Anlatılacak o kadar çok şey var ama özetle benim AGH hikayemi paylaşmak istedim sizinle. İnanç ve sabırla  sizde gönüllü olabilir, gram diliniz olmadan hayatınızın  en keyifli, en iyi hissettiğiniz  anlarınızı yaşayabilir ve beklide haberdar olmadığınız ailenizi bulabilirsiniz. Evet ben ofis ve ev arkadaşlarıma ailem diyorum. Çünkü hepsiyle hala sık sık konuşur ve tekrar birlikte olacağımız günün hayalini kurarız.

Önyargılarınızı, korkularınızı bir kenara atın birkaç aylık ve AGH ile buluşun. Oradaki insanlar fazlasıyla yardım sever fazlasıyla insan. Hepsinin tek isteği birlikte unutulmayacak anlar yaşamak ve yıllar sonra Türkiye’de buluşmak. Çünkü onlar Türkiye’yi çok seviyor. Özellikle Türk kahvesine ve Türk yemeklerine aşıklar.

Bu satırları okuyor olduğunuza göre sizde AGH’ye ilgi duymuşsunuz ve bir gün mutlaka gönüllü olacak birisiniz. Öyleyse bavulunuza muhakkak birkaç paket Türk kahvesi  eklemeyi ve ufacık bir defter ile günlük tutmayı unutmayın.

Nurşah Güven

26.05.2013- 01.10.2013

İtalya – Cagliari AGH Gönüllüsü