Avrupa’nın tam kalbinde bulunan Slovakya, zaman zaman endüstriyel dağılımın yer kapladığı kaleler ve dağlar ülkesidir. Çekoslovakya’nın parçalanmasından sonra çeyrek yüzyıldan daha fazla bir süre Slovakya, kendine güvenen, bağımsız bir ülke olarak yücelmiştir. Başkent Bratislava, görkemli eski kasaba olması ve tankard-clanking içki kültürü ile ziyaretçileri cezbetmektedir. Ancak Slovakya, açık hava sevenler için de parıl parıl parlamaktadır. High Tatras’ta patikalarda yapılan yürüyüş, 200 metrelik zirvelerle desteklenen ayna gibi hareketsiz buzul gölleri ile gün ışığına çıkarılan güzellikteki manzaralar boyunca devam etmektedir.
Slovakya’nın daha az ziyaret edilen doğu tarafı çekici kiliseler ile göze çarpmaktadır. Milli parklarında, nehir ve taşların birbiriyle çarpışma sesleri ile savaş izleri taşıyan manzaraları vardır. Doğu metropolü Košice’nin ötesinde, şehrin butik cazibesine sahip Tokaj şarap bölgesi, seyrek nüfuslu kırsalda gözler önüne çıkmaktadır.
Önemli olan tarihi ve çeşitli topografyaya rağmen Slovakya, küçüktür. Ziyaretçiler için tüm bir hafta sonu boyunca bu durum, kaleler, yürüyüş ve bira içme keyfi anlamına gelmektedir.