Sizlere Avrupa’nın en küçük ülkelerinden birinden bahsedeceğim. Lüksemburg!
Fransa’da gerçekleştirdiğimiz “Short Term EVS Seminar” isimli proje – daha sonrasında bunun hakkında ayrı bir yazı hazırlayacağım – için yolculuk planı yaparken Lüksemburg üzerinden aktarmalı gitmenin daha akıllıca olacağını düşündük.
Yolculuk planını yaparken Lüksemburg hakkında pek araştırma yapmadan – tabii bu kararın sonradan yanlış olduğunu görecektik – doğaçlama gezmeye karar verdik ve biletlerimizi projeden bir gün öncesine aldık.
Lüksemburg Havalimanına indiğimizde pasaport ve gümrük işlemlerini hallettikten sonra soluğu şehir merkezine giden otobüs için bilet aldığımız otomatta aldık. Bilet alırken 24 saat geçerli olan 4 euroluk seçenek daha avantajlı olacağını düşündüğümüzden gittik onu aldık tabi. Bu ara tek seferlik biletler 2 euro idi.
Atladık ilk otobüse ve şehir merkezi olduğuna inandığımız kalabalık bir yerde indik. Hani kalabalık dediysem Taksim meydanı gibi düşünmeyin. 5-6 kişi vardı. Pazar sabahı olduğu için normal karşıladım tabii ki.
Yeni kurulan bir pazar alanı görünce kahvaltıyı burada yapmaya karar verdim ve yerel ürünleri deneyerek karnımı doyurdum. Artık karnımız doymuştu ve gezme zamanı gelmişti.
Merkezin etrafında 1 tur attık (sadece 15-20 dakika sürüyor) ve gezgin bloglarından birinde gördüğüm bir kafede oturup bir şeyler içmeye karar verdik. Mükemmel ötesi çok tatlı bir mekan olan Chocolate House Bonn adlı yerde mükemmel çikolataların tadına baktık.
Artık dinlenmiştik ve tekrar gezmeye hazırdık. Hemen haritayı açtım ve gezilecek yer neresi var diye bakmaya başladım. Ancak ülke bitmişti… Haritaya göre önerilen yer kalmamıştı. Tabii bir günlük bir vakit ayırdığımdan yerel halk ile konuşup gezilip görülecek yerleri öğrenmek istedim. Tabii yine hüsran…
Ülkeyi bitirmişiz…
Bizde gezimize Fransa’da devam etmek için tren istasyonuna gidip Fransa’nın güzel şehirlerinden birisi olan Metz şehrine geçiş yaptık.
Lüksemburg hakkında birkaç bilgi ile sizlere veda ediyorum.
– Lüksemburgca diye ilginç bir dilleri var.
– Adamlar oldukları gibi kalmak istiyorlar. Hatta sloganları “Olduğumuz gibi kalmak istiyoruz.”
– 4 tarafı Fransa, Almanya ve Belçika ile çevrili bir kara parçasıdır.
– Nüfus 580 bin civarındadır.
– Kişi başına düşen milli gelirin en yüksek olduğu Avrupa ülkesidir.
– Hava Kuvvetleri olmamasına rağmen 17 savaş uçağı varmış ancak kendileri bu konuda ne yapacaklarını bilemiyorlar.
– Vergi yok diyebiliriz.
– Bir günlük deneyimimde gördüğüm kadarıyla sadece tütün ve alkollü ürünlerde %1’lik bir vergi söz konusudur.
– Kesinlikle gidilip görülesi bir ülke. (Ancak bizim gibi uzun bir plan yapmayın.)
– Evler çok şirin ve neredeyse hepsi tarihi eser.
– Kişi başına en çok evcil hayvanın olduğu ülke. Sokakta 3 köpek ve 2 kediyi aynı anda gezdiren insanlar gördüm.
– Nüfus çok yaşlı
– Sonradan öğrendiğim kadarıyla üniversitenin olduğu kasaba çok güzelmiş tabii bizim gittiğimiz sezonda üniversite tatilde idi.
Yazar: Uğur Hasdemir